Tuesday 4 February 2014


İlk iki yazımızda Brugge’de olduğumuz 'Bira Tadım Seyahati'nin 2. Bölümüne geçiş yapmanın vakti geldi. Avrupa’nın gayrı-resmi, Bira’nın ise bence resmi başkenti Brüksel’deyiz.

Tüm güzellikler tek yazıya sığmayacağı için 2 bölüm halinde yayınlanacak. Brüksel’de 2 gün geçirdim, bol bol envanter mevcut. Aslında bu gezideki her mekan için ayrı yazı yazmak gerekli ama ne bizde onu yazacak vakit ne de bu detayda bira yazısına sabredecek okuyucu olmadığı için orta uzunlukta yazılara devam.

Aslında en güzeli 140 karater tvit atıp bir resim koymak. ‘Gittim, çok güzeldi! siz de gidin + bir resim’ hooop bitti. 10 retvit, 3 favori.. Bu hızlı tüketim devrinde en iyisi. Ama yaşamın hakkını vermek detaylarda gizli, sindire sindire içmek, yemek, okumak lazım. Siz yine de arada 140 karaktere sığan paylaşımlar için takip edin: @BiraAtolyesi

Bu bölümde tarihi mekanlar, yeni ama özel bira barları, bira tapınakları (şişe satılan bir dükkan), bira ile hazırlanan yemeklerin sunulduğu bir restoran, kahve niyetine içilen biralar ve daha önceki yazılarımızda da ziyaret ettiğimiz Delirium kafe (Gündoğdu Blog: http://serjaymz.blogspot.com.tr/2012/12/deliriyorum-delirium-cafe-birahanesi.html ) ve yeni biralar olacak. Tek cümle içinde en çok 'bira' kelimesini kullanma rekorumu az önce egale ettim. Hadi başlayalım.

İlk durak;

A LA MORT SUBITE. SUDDEN DEATH. ANİ ÖLÜM;
İlk izlenim: Mekanın ruhu var! Bunu girer girmez hissediyorsunuz. Nedenini ise hikayesini okuyunca daha da iyi anlıyorsunuz. Hani bir şarkıyı sırf melodisi için çok sever, yıllar sonra sözlerini okuyunca bir kez daha aşık olur ve 'vaay bee!' dersiniz ya. İşte öyle bir şey. (Örnek yaşanmışlık: Tüm Opeth şarkıları..)

Tek aile, 4 jenerasyon, 1928’den kalma ve değiştirilmemiş bir dekor. Bu mekanı eşimle balayında gittiğimiz Barcelona La Rambla’daki L’opera kafeye benzettiğim için ayrı bir sıcak geldi bana. Ne kadar yeni ve güzel yerler görsek de her akşam oraya gider churros yer, muhabbet ederdik. ‘O ne ola ki?’ diyenler için biz de orda gördük valla. Çikolataya batırılan hamur. :)

Mort Subite’nin aşağıdaki resimde anlatılan hikayesini de iki satır ile aktaralım; 1910 yılında La Cour Royale adı ile açılan kafe-restoran’ın ana müşterileri Belçika Ulusal Bankası çalışanları. Öğle aralarında geldikleri bu mekanda 421 adlı bir oyun oynuyorlar ve tam öğle arası biterken ofise dönmeden hızlı bir tur daha atıyorlar ve buna MORT SUBITE (Ani Ölüm) adını veriyorlar. Mekan sahipleri 1928 yılında şuanda bulundukları yere taşınırken de bu ismi kullanmayı uygun buluyorlar. 

 Hikayeyi buradan arakladım.

Bu kadar hikaye yeter, bir elin parmaklarını geçmeyecek bira bloglarından birinde Çiğdem Hanım da bu mekanı ziyaret etmiş ve söyle anlatmıştı; bir de onun kaleminden okumak için buyrun; http://www.cigdemustun.com/index.php/2013/07/bruksel-bira-mekanlari-a-la-mort-subite-cafe-brasserie/

Her ölüm anidir, ömür de öle. İyi yaşamak lazım, o zaman hadi bira içelim;

Mort Subite Gueuze: Alkol %4.5. Dolgun, kabarcıklı, beyaz bir köpük ve koyu portakal rengi hafif bulanık bir görüntü. Gueuze tipi biralar ilk içtiğimde beni şaşırtmış ve çok da cezbetmemişti. Ama işi öğrendikçe ve tatdıkça yorumlarım değişti. Şimdi ne içeceğimi biliyorum ve beklenti yönetimim oldukça iyi.

Biramız ağızda yumuşak, kolay içimli. (bu yorum Gueuze'nin ne olduğunu bilenler ve daha önce vahşi maya ile fermente olmuş bira içmiş kişiler için geçerlidir. Verdiğimiz rahatsızlık için özür dileriz.) Gueuze’den beklediğimiz şekilde yoğun ekşilik hakim. Vahşi mayaların fermantasyonunun bir sonucu bu. Damakta kalıcılık oldukça yüksek. Bu arada bir tadımın 2. aşaması olması gereken kokuyu atladık; biramızda ekşi vişne, üzüm tınıları, vahşi meyve kokuları hakim. Renk daha çok narenciye kokuları gelecek gibi hissettirse de öyle değil. Bir bira değil de şarap kokluyorsunuz gibi. Görüntüden hiç beklenmeyecek bi şey değil mi?

Puanım: 7/10
RateBeer Puanı: 54/100

Bu mekanla ilgili bir paragraf da bira ile yediklerime açmak lazım. Ülkemizde belki de en güzelleri olmasına rağmen hiç karabiber,kaşar peyniri ve hardalı bira ile birlikte sipariş ettiğimi, canımın çektiğini hatırlamıyorum. Belçika’da bar menülerinin en önemli ve bazen tek aperatifi durumunda. Bu tatlar oldukça baskın ve temelde çoğu bira ile de oldukça iyi gidiyor. Eee burada biralar kola kıvamında gazlı içecekler olmadığı ve masaya bir karakter koyduğu için bu da normal.

Akşam yemeği için özel bir mekan bizi bekliyor, araya bir ziyaret daha sıkıştırmak ve sakat bacağımla yürüyebileceğim en uzun mesafeyi aradan çıkarmak için MOEDER LAMBIC’in yolunu tutuyorum.

Bu arada yolumun üstündeki harika cam tavanlı kapalı çarşıdan geçiyor, ve Beer Temple’a bir göz atıyorum. Mekandan resimler aşağıdaki gibi. İnsanın hele de bira seviyorsa aklı gidiyor, hepsini tatmak, Türkiye’ye getirmek istiyorsunuz ama ne mümkün? Na mümkün! :(

Brüksel Sadece Biraseverler için değil. Ama önce biraseverler için :)


Beer Temple - Hakikaten bir Tapınak. Trappistler Sol üste dizilmiş. Westvleteren dahi var.

Struise'in Hastasıyız. Struise'i hala bilmiyorsanız ayıp! Sizi söyle alalım da aklınız çıksın; Beerader: http://beerader.com/2013/12/16/seyahatname-3-struise/

Biralar, Biralar,Biralar,

Beer Temple'da neler aldığımı ve Türkiye'ye getirdiğime burada değinmeyeceğim. Bu biralar BiraSevdası ve KeyifAdamı ile gerçekleştirdiğimiz Bira Tadım Günleri'nin içine serpiltilmiş durumda. Bu yazılar da yakında 3 blogda birden patlamaya başlar. 

MOEDER LAMBIC FONTAINAS:
3. durağımıza geldik, haritadan da takip ediyorsunuz değil mi? Mekan modern tasarımlı. RateBeer’da Brüksel’in en iyi barlar listesinde birinciliğe oynaması, o kadar tarihi ve özel mekan içinden sıyrılması ilk anda şaşırtıyor. Nedeni ise kısa sürede anlıyorsunuz. Sıklıkla değişen ve sadece burada olan özel biralar musluktan (tap, yani fıçı bira) sunuluyor. Harika ve özel olarak seçilmiş bir bira listesine sahip. Yani yine özel bir mekandayız.

Masamıza yerleştik, hemen musluk menüsünü istedik. Yine atıştırmalık seçerken bir tıkanma söz konusu oldu. Bira olarak ise bir efsanenin fıçısına yönelmek farz-ı zaruret! Kaç yerde bulabiliriz ki?; Cantillon Framboise. Aşağıdaki fotoğraf sadece Tap menüsü, şişe menüsünde ilerleyen bölümde bahsedeceğim.

 Moeder Lambic Fontainas'ın Musluk menüsü

Bu arada biramız geldi, yanında çerez niyetine malt (bira hammaddesi). Bu bira ancak bununla dengelenecek sanırım. Yemek seçimimizle ilgili resim kendini anlatsın biz bira tadımına geçelim;


Cantillon Framboise: Bira en sevmediğim bardak türü ile geldi. Ama yine de biraya özel bardak! Bir biradan (herhangi bir içecekten..) gerçekten keyif almak için kendi bardağında içmek şart. Bu arada Cantillon’un da bira içerken devrilmekte olan adam görüntüsündeki logosuna da hayranlığımı belirtmeden geçmeyeyim. Cantillon’un yine Brüksel’de üretim mekanını şu yazı ile aktarmıştık. Okumanız mutlu eder: http://serjaymz.blogspot.com.tr/2012/10/sarap-severler-icin-cantillon-biraevi.html

Alkol oranı %5. Köpük resmen üç katmanlı bir cümbüş, koyudan açığa doğru giden renkler; Vişne/frambuaz ve beyaz. Biramız kırmızı ve saydam. Koku renginden ve adından tahmin edilebileceği gibi kırmızı meyveler, vişne, frambuaz. İçim yumuşak, başta ekşilik, ardından meyve tatları ve damakta kalıcı. Bu arada bu biranın malt ile uyumu harika.

Puanım: 8/10
RateBeer Puanı: 98/100

Ekşi bir bira ve yoğun peynirli bir atıştırmalığın ardından kahve niyetine mekandaki ikinci biramıza geçebiliriz, bu arada siz de bir-iki resimle nasıl bir yer olduğunu görün ve bira menüsüne bir göz atın.

Moeder Lambic

 Şişe Menüsünden Bir Görüntü

Menüye göz atın derken gözlerinizi yuvalarından fırlatacak sayfanın resmi de dikkatinizi çekmiştir umarım. Evet 180 Euro’ya 1 şişe bira içebilirsiniz. Hak ediyor mudur? Ben sipariş edemediğim için bilmiyorum ama aynı paraya içeceğiniz bir şaraptan çok daha farklı ve çeşitli keyifler sunacağına düşünüyorum.


Monk's Stout Dupont:
Önce bardağın şıklığına, biranın duruşundaki güzelliğe bir bakış atıyoruz. Tamam mı? Yeterince inceledik mi? Tadıma geçebiliriz. O günkü notlarımdan aynen aktarıyorum;

Kahvemiz de geldi. %5.2. Bugün latte tercih ettim! Köpük muazzam, kremamsı ve açık kahve renginde…

Biramızın rengi siyah-kahve arası. Ee Stout, ne olacaktı ya.. Bardakta çalkalanırken dahi yoğun. Viskozite yüksek. Köpük harikaydı ama kalıcı olmadı, kokuda kavrulmuş arpa, kahve baskın, Bira Atölyesi ZİFT tınısı mı aldık acaba? Hafif tatlı, kurutulmuş meyve kokuları da var. İlk izlenimdeki kompleksite gayet iyi.

Tadıma geçelim; yine kavrulmuş arpa, çok koyu olmayan kahve hakim. Damakta orta kalıcılıkta, sonlara doğru kokusunu aldığımız kurutulmuş meyve tatları damakta hissediliyor. Bitirişte ise hafif bir acılık (kavrulmuş fındık??) var. İçtikçe ZİFT aklıma geliyor, belki onu da böyle 25cc bardaklarda içmek lazım. :)

Puanım: 7,5/10
RateBeer Puanı: 79/100

Evet arkadaşlar, haritadaki en uç noktaya geldik, dönüş yolculuğuna çıkmadan bir soluklanmak lazım. Bir sonraki yazıda bira ile hazırlanmış enfes menüsü olan bir restoranı ziyaret edecek, tatlımızı Grand Place’ın bir arka sokağında otantik bir restoran’in önünde harika bir bira eşliğinde yiyecek. Gece ise Delirium Hoopy-Loft’da harika iki bira ile sonlanacak.

Bekleriz..

12 comments:

  1. Server Selamlar

    Bu yazılarınla Brüksel belediyesinden üstün hüzmet madalyası alman çok yakındır şimdiden söylemesi. Tek sıkıntı bu ufacık şehrin 19 ayrı belediyesinin olması... Olsun ama madalyada çeşit iyidir ;)

    Yazıların uzunluğu ile ilgili yaptığın yoruma üzülerek de olsa katılıyorum.. fakat yine de aklında ne varsa yaz derim; bugün olmasa da elbet birgün okuyan çıkar. Fotoğrafta paylaştığın günlükte yazdılarının sadece bir kısmını bloga yansıtmışın sanki.. gözden kaçmadı ;)

    Ayrıca yazıda ki 3 biradan ikisinin lambic oluşuna ayrıca bir alkış. Lambik seven insan bu devirde çok zor bulunuyor pirim.

    Bu arada Galerie de la Reine ve Beer Temple fotolarının altındaki yazılarda Wingdings fontunu kullanmışın. Anlaşılmıyor ne yazıldığı (HTML koduna bakmadıkça) Bilgine ;)

    Son olarak Struise ile ilgili beerader.com referansın için de ayrıca teşekkürler.

    ReplyDelete
  2. Server Selam,

    Yazını okuduktan sonra Brüksel'i pas geçip doğrudan Brugge gitmenin pek doğru bir tercih olmadığını tekrar gördüm.

    Brüksel'e gidecek bir birasever için çok aydınlatıcı bir yazı olmuş. Favorilere ekledim, ilk Brüksel ziyaretimde bu rotayı takip edeceğim.

    Yazıda benim en çok dikkatimi çeken biranın yanında çerez olarak verilen malt oldu. Daha önceden rastlamadığım bir ikram türü. Eminim çok uyumludur :D

    Ayırca düz kesim bira bardağından ben de nefret ediyorum. Hatta Hoegaarden'a bile ısınamadım bu sebepten dolayı.

    ReplyDelete
  3. Beerader Selamlar,

    Brüksel sevgim Türkiye'de de birçok insanı şaşırtıyor gerçekten. Ama nedeni belli sonuçta..

    Yazıya başlarken birçok detay vermek, her yazımda daha derine girmek istesem de hem vakit ayıramıyor hem de yazıların uzadıkça çektiği ilginin düştüğünü düşünüyorum ne yazık ki. Konunun çok detayına girince birçok okuyucu açısından ruhunu da kaçırıyor olabiliriz belki.

    Beerader sadec eokuycular için değil benim için de referans. Struisebölümü ise tam bir efsane. Bira ileilgisiolan herkes okumalı.

    Arayı uzattın, yeni yazıları bekliyoruz.

    Görüşmek üzere..

    ReplyDelete
  4. Bira Sevdası Selamlar,
    Belçika öyle bir ülke ki bir bira sever için Brugge'de de aklını başından alacak ve birkaç günü rahatlıkla dolu dolu geçirtecek mekan var.

    Net olarak eşin için Brugge, senin için hem Brugge hem Brüksel. :) Brüksel için yazıda olmayan (açık oömadığı için) bir iki mekan daha var. Sağ olsun Belçika'daki birayazarı arkadaşlarımızın önerisi olan yerlerdi.bunları da listene eklemeyi isterim.

    Biranın yanında malt Türkiye'de TAPS tarafından da veriliyordu en son. Hem hafif hem de uyumlu bir atıştırmalık. Ben beğeniyorum.

    Düz kesim bardağı evet sevmiyorum, hele Cantillon gibi bir bira şöyle geniş ağızlı güzel bir şarap bardağında çok daha güzel giderdi.

    Tadım gününde görüşmek üzere..

    ReplyDelete