İlk iki yazımızda Brugge’de
olduğumuz 'Bira Tadım Seyahati'nin 2. Bölümüne geçiş yapmanın vakti geldi.
Avrupa’nın gayrı-resmi, Bira’nın ise bence resmi başkenti Brüksel’deyiz.
Tüm güzellikler tek yazıya
sığmayacağı için 2 bölüm halinde yayınlanacak. Brüksel’de 2 gün geçirdim, bol bol envanter mevcut. Aslında bu gezideki her mekan için ayrı
yazı yazmak gerekli ama ne bizde onu yazacak vakit ne de bu detayda bira yazısına
sabredecek okuyucu olmadığı için orta uzunlukta yazılara devam.
Aslında en güzeli 140 karater tvit
atıp bir resim koymak. ‘Gittim, çok güzeldi! siz de gidin + bir resim’ hooop
bitti. 10 retvit, 3 favori.. Bu hızlı tüketim devrinde en iyisi. Ama yaşamın
hakkını vermek detaylarda gizli, sindire sindire içmek, yemek, okumak lazım. Siz yine de arada 140 karaktere sığan paylaşımlar için takip edin: @BiraAtolyesi
Bu bölümde tarihi mekanlar, yeni
ama özel bira barları, bira tapınakları (şişe satılan bir dükkan), bira ile
hazırlanan yemeklerin sunulduğu bir restoran, kahve niyetine içilen biralar ve
daha önceki yazılarımızda da ziyaret ettiğimiz Delirium
kafe (Gündoğdu Blog:
http://serjaymz.blogspot.com.tr/2012/12/deliriyorum-delirium-cafe-birahanesi.html ) ve yeni biralar olacak. Tek cümle içinde en çok 'bira' kelimesini kullanma rekorumu az önce egale ettim. Hadi başlayalım.
İlk durak;
A LA MORT SUBITE. SUDDEN DEATH. ANİ
ÖLÜM;
İlk izlenim: Mekanın ruhu var!
Bunu girer girmez hissediyorsunuz. Nedenini ise hikayesini okuyunca daha da iyi
anlıyorsunuz. Hani bir şarkıyı sırf melodisi için çok sever, yıllar sonra
sözlerini okuyunca bir kez daha aşık olur ve 'vaay bee!' dersiniz ya. İşte öyle bir şey. (Örnek
yaşanmışlık: Tüm Opeth şarkıları..)
Tek aile, 4 jenerasyon, 1928’den
kalma ve değiştirilmemiş bir dekor. Bu mekanı eşimle balayında gittiğimiz
Barcelona La Rambla’daki L’opera kafeye benzettiğim için ayrı bir sıcak geldi
bana. Ne kadar yeni ve güzel yerler görsek de her akşam oraya gider churros
yer, muhabbet ederdik. ‘O ne ola ki?’ diyenler için biz de orda gördük valla. Çikolataya
batırılan hamur. :)
Mort
Subite’nin aşağıdaki resimde anlatılan hikayesini de iki satır ile aktaralım;
1910 yılında La Cour Royale adı ile açılan kafe-restoran’ın ana müşterileri Belçika
Ulusal Bankası çalışanları. Öğle aralarında geldikleri bu mekanda 421 adlı bir
oyun oynuyorlar ve tam öğle arası biterken ofise dönmeden hızlı bir tur daha atıyorlar
ve buna MORT SUBITE (Ani Ölüm) adını veriyorlar. Mekan sahipleri 1928 yılında
şuanda bulundukları yere taşınırken de bu ismi kullanmayı uygun buluyorlar.
Hikayeyi buradan arakladım.
Her
ölüm anidir, ömür de öle. İyi yaşamak lazım, o zaman hadi bira içelim;
Mort Subite Gueuze: Alkol %4.5. Dolgun,
kabarcıklı, beyaz bir köpük ve koyu portakal rengi hafif bulanık bir görüntü.
Gueuze tipi biralar ilk içtiğimde beni şaşırtmış ve çok da cezbetmemişti. Ama
işi öğrendikçe ve tatdıkça yorumlarım değişti. Şimdi ne içeceğimi biliyorum ve
beklenti yönetimim oldukça iyi.
Biramız
ağızda yumuşak, kolay içimli. (bu yorum Gueuze'nin ne olduğunu bilenler ve daha
önce vahşi maya ile fermente olmuş bira içmiş kişiler için geçerlidir. Verdiğimiz rahatsızlık için özür dileriz.)
Gueuze’den beklediğimiz şekilde yoğun ekşilik hakim. Vahşi mayaların
fermantasyonunun bir sonucu bu. Damakta kalıcılık oldukça yüksek. Bu arada bir
tadımın 2. aşaması olması gereken kokuyu atladık; biramızda ekşi vişne, üzüm
tınıları, vahşi meyve kokuları hakim. Renk daha çok narenciye kokuları gelecek
gibi hissettirse de öyle değil. Bir bira değil de şarap kokluyorsunuz gibi.
Görüntüden hiç beklenmeyecek bi şey değil mi?
Puanım:
7/10
RateBeer
Puanı: 54/100
Bu mekanla ilgili bir paragraf da
bira ile yediklerime açmak lazım. Ülkemizde belki de en güzelleri olmasına
rağmen hiç karabiber,kaşar peyniri ve hardalı bira ile birlikte sipariş
ettiğimi, canımın çektiğini hatırlamıyorum. Belçika’da bar menülerinin en
önemli ve bazen tek aperatifi durumunda. Bu tatlar oldukça baskın ve temelde çoğu
bira ile de oldukça iyi gidiyor. Eee burada biralar kola kıvamında gazlı
içecekler olmadığı ve masaya bir karakter koyduğu için bu da normal.
Akşam yemeği için özel bir mekan
bizi bekliyor, araya bir ziyaret daha sıkıştırmak ve sakat bacağımla
yürüyebileceğim en uzun mesafeyi aradan çıkarmak için MOEDER LAMBIC’in yolunu
tutuyorum.
Bu arada yolumun üstündeki harika
cam tavanlı kapalı çarşıdan geçiyor, ve Beer Temple’a bir göz atıyorum.
Mekandan resimler aşağıdaki gibi. İnsanın hele de bira seviyorsa aklı gidiyor,
hepsini tatmak, Türkiye’ye getirmek istiyorsunuz ama ne mümkün? Na mümkün!
:(
Brüksel Sadece Biraseverler için değil. Ama önce biraseverler için :)
Beer Temple - Hakikaten bir Tapınak. Trappistler Sol üste dizilmiş. Westvleteren dahi var.
Biralar, Biralar,Biralar,
Beer Temple'da neler aldığımı ve Türkiye'ye getirdiğime burada değinmeyeceğim. Bu biralar
BiraSevdası ve
KeyifAdamı ile gerçekleştirdiğimiz
Bira Tadım Günleri'nin içine serpiltilmiş durumda. Bu yazılar da yakında 3 blogda birden patlamaya başlar.
MOEDER LAMBIC FONTAINAS:
3. durağımıza geldik, haritadan da takip ediyorsunuz değil mi? Mekan modern tasarımlı.
RateBeer’da Brüksel’in en iyi barlar listesinde birinciliğe oynaması, o kadar
tarihi ve özel mekan içinden sıyrılması ilk anda şaşırtıyor. Nedeni ise kısa
sürede anlıyorsunuz. Sıklıkla değişen ve sadece burada olan özel biralar
musluktan (tap, yani fıçı bira) sunuluyor. Harika ve özel olarak seçilmiş bir
bira listesine sahip. Yani yine özel bir mekandayız.
Masamıza yerleştik, hemen musluk
menüsünü istedik. Yine atıştırmalık seçerken bir tıkanma söz konusu oldu. Bira
olarak ise bir efsanenin fıçısına yönelmek farz-ı zaruret! Kaç yerde
bulabiliriz ki?;
Cantillon Framboise.
Aşağıdaki fotoğraf sadece Tap menüsü, şişe menüsünde ilerleyen bölümde
bahsedeceğim.
Moeder Lambic Fontainas'ın Musluk menüsü
Bu arada biramız geldi, yanında çerez
niyetine malt (bira hammaddesi). Bu bira ancak bununla dengelenecek sanırım.
Yemek seçimimizle ilgili resim kendini anlatsın biz bira tadımına geçelim;
Cantillon Framboise: Bira en sevmediğim bardak türü ile geldi. Ama
yine de biraya özel bardak! Bir biradan (herhangi bir içecekten..) gerçekten
keyif almak için kendi bardağında içmek şart. Bu arada Cantillon’un da bira
içerken devrilmekte olan adam görüntüsündeki logosuna da hayranlığımı
belirtmeden geçmeyeyim. Cantillon’un yine Brüksel’de üretim mekanını şu yazı
ile aktarmıştık. Okumanız mutlu eder:
http://serjaymz.blogspot.com.tr/2012/10/sarap-severler-icin-cantillon-biraevi.html
Alkol oranı %5. Köpük resmen üç
katmanlı bir cümbüş, koyudan açığa doğru giden renkler; Vişne/frambuaz ve
beyaz. Biramız kırmızı ve saydam. Koku renginden ve adından tahmin
edilebileceği gibi kırmızı meyveler, vişne, frambuaz. İçim yumuşak, başta
ekşilik, ardından meyve tatları ve damakta kalıcı. Bu arada bu biranın malt ile
uyumu harika.
Puanım: 8/10
RateBeer Puanı: 98/100
Ekşi bir bira ve yoğun peynirli bir atıştırmalığın ardından kahve
niyetine mekandaki ikinci biramıza geçebiliriz, bu arada siz de bir-iki resimle
nasıl bir yer olduğunu görün ve bira menüsüne bir göz atın.
Moeder Lambic
Şişe Menüsünden Bir Görüntü
Menüye göz atın derken gözlerinizi
yuvalarından fırlatacak sayfanın resmi de dikkatinizi çekmiştir umarım. Evet 180
Euro’ya 1 şişe bira içebilirsiniz. Hak ediyor mudur? Ben sipariş edemediğim
için bilmiyorum ama aynı paraya içeceğiniz bir şaraptan çok daha farklı ve
çeşitli keyifler sunacağına düşünüyorum.
Monk's Stout Dupont:
Önce bardağın şıklığına, biranın
duruşundaki güzelliğe bir bakış atıyoruz. Tamam mı? Yeterince inceledik mi?
Tadıma geçebiliriz. O günkü notlarımdan aynen aktarıyorum;
Kahvemiz de geldi. %5.2. Bugün
latte tercih ettim! Köpük muazzam, kremamsı ve açık kahve renginde…
Biramızın rengi siyah-kahve
arası. Ee Stout, ne olacaktı ya.. Bardakta çalkalanırken dahi yoğun. Viskozite
yüksek. Köpük harikaydı ama kalıcı olmadı, kokuda kavrulmuş arpa, kahve baskın,
Bira Atölyesi ZİFT tınısı mı aldık
acaba? Hafif tatlı, kurutulmuş meyve kokuları da var. İlk izlenimdeki
kompleksite gayet iyi.
Tadıma geçelim; yine kavrulmuş
arpa, çok koyu olmayan kahve hakim. Damakta orta kalıcılıkta, sonlara doğru
kokusunu aldığımız kurutulmuş meyve tatları damakta hissediliyor. Bitirişte ise
hafif bir acılık (kavrulmuş fındık??) var. İçtikçe ZİFT aklıma geliyor, belki
onu da böyle 25cc bardaklarda içmek lazım. :)
Puanım: 7,5/10
RateBeer Puanı: 79/100
Evet arkadaşlar, haritadaki en uç
noktaya geldik, dönüş yolculuğuna çıkmadan bir soluklanmak lazım. Bir sonraki
yazıda bira ile hazırlanmış enfes menüsü olan bir restoranı ziyaret edecek,
tatlımızı Grand Place’ın bir arka sokağında otantik bir restoran’in önünde
harika bir bira eşliğinde yiyecek. Gece ise Delirium Hoopy-Loft’da
harika iki bira ile sonlanacak.
Bekleriz..