Sunday 23 February 2014

ATÖLYEMİZİN 12. BİRASI: MUAMMA


Daha önce yapımını sizlerle paylaştığımız MUAMMA şişelendi ve tadıldı.

Bu biramızla ilgili bir önceki yazıyı okuyanlar (merak edenler için; http://biraatolyesi.blogspot.com.tr/2014/01/muamma.html) adının neden muamma olduğu biliyor ama yeni katılımcılar için kısaca özetlemek gerekirse;

  • Reçeteyi biz uydurduk
  • Kullanılan maltların birinin cinsi bilinmiyordu.
  • İlk küçük üretimimizdi.
  • İlk farklı katkı maddesi kullandığımız bira oldu. (mandalina kabuğu)
  • Malt öğütücümüzü de ilk defa kullandık.


Uzun bir aradan sonra ilk bira üretimimiz bu kadar bilinmezlik ile gerçekleşince ve sonucun ne olacağı hiç bilinmediği için muamma kaçınılmaz oldu.

İmalat süreci bir önceki yazıda mevcut, fermantasyon, şişeleme ve ardından da ilk tadımı aktaralım;

Fermantasyon sıkıntılı oldu. Üzdü bizi. Geç başladı ve 1 günde durdu. Böyle durumlarda hata modlarının kök nedenini bulmak çok zor. Olasılıklar çok fazla. Son kullanma tarihi yaklaşmış bir maya kullanımı en üzerinde durduğumuz konu.

1 haftalık maya ekleme, tekrar bekleme, gibi süreçlerin ardından hidrometre ölçümü almaya karar verdik ve değer istediğimiz seviyeye yaklaştığı ve maya hiç çalışmadığı için şişelemeye karar verildi.

Bu üretimimizde ilk defa yurtdışından getirdiğimiz ‘priming sugar’ kullanıldı. Biralarımızda şeker katılımından oluşan ekşime probleminin önüne geçmeye çalıştığımız için önemli bir denemeydi bizim için.


Gelelim tadıma. Biramız şişede 3 hafta bekledi. Henüz dolapta bekleme yapmadan ilk tadımı yapmak istedik. Sıkıntılı imalat sürecinin sonucunda içilebilir bir şey çıktı mı acaba?

muamma tadımı:
Biramız bulanık, koyu portakal renginde ilk açıldığında çok fazla gaz sesi gelmedi, bardakta da çok köpük oluşumu olmadı. Dolapta hiç vakit geçirmediği için de olabilir bu.

Koku aromatik şerbetçiotları ve yüksek oranda kullanıma rağmen düz. Mandalina kabuğu hissi de çok oluşmadı kokuda.

Tadımda geçersek; Biramız kesinlikle ekşi değil, ağızda gazlılık az, koku gibi düz, öne çıkan bir unsur yok. Bunun nedenini araştırmak lazım. Mayadan olma ihtimali yüksek. Sıkıntılı sürece göre beklediğimden iyi bir bira olmuş. Başarılı bir sonuç almışız.


Biramız yakında bu blogda sizlerle paylaşılacak olan Bira Tadım Geceleri’nde efsanelerle birlikte de tadıldı. Görüntü aşağıdaki gibi :) 


Tadım gününde denediğimiz şişe daha gaz gazlı idi. Şişelere tek tek priming sugar eklendiği için şişeden şieye farklılaşma olacak gibi. Ama sanki hafif mandalina kaynaklı narenciye tadı var gibiydi?

Şimdi öğrendiklerimizi bir sonraki biraya uygulama zamanı.
Görüşmek üzere..

Devamı için

Tuesday 4 February 2014


İlk iki yazımızda Brugge’de olduğumuz 'Bira Tadım Seyahati'nin 2. Bölümüne geçiş yapmanın vakti geldi. Avrupa’nın gayrı-resmi, Bira’nın ise bence resmi başkenti Brüksel’deyiz.

Tüm güzellikler tek yazıya sığmayacağı için 2 bölüm halinde yayınlanacak. Brüksel’de 2 gün geçirdim, bol bol envanter mevcut. Aslında bu gezideki her mekan için ayrı yazı yazmak gerekli ama ne bizde onu yazacak vakit ne de bu detayda bira yazısına sabredecek okuyucu olmadığı için orta uzunlukta yazılara devam.

Aslında en güzeli 140 karater tvit atıp bir resim koymak. ‘Gittim, çok güzeldi! siz de gidin + bir resim’ hooop bitti. 10 retvit, 3 favori.. Bu hızlı tüketim devrinde en iyisi. Ama yaşamın hakkını vermek detaylarda gizli, sindire sindire içmek, yemek, okumak lazım. Siz yine de arada 140 karaktere sığan paylaşımlar için takip edin: @BiraAtolyesi

Bu bölümde tarihi mekanlar, yeni ama özel bira barları, bira tapınakları (şişe satılan bir dükkan), bira ile hazırlanan yemeklerin sunulduğu bir restoran, kahve niyetine içilen biralar ve daha önceki yazılarımızda da ziyaret ettiğimiz Delirium kafe (Gündoğdu Blog: http://serjaymz.blogspot.com.tr/2012/12/deliriyorum-delirium-cafe-birahanesi.html ) ve yeni biralar olacak. Tek cümle içinde en çok 'bira' kelimesini kullanma rekorumu az önce egale ettim. Hadi başlayalım.

İlk durak;

A LA MORT SUBITE. SUDDEN DEATH. ANİ ÖLÜM;
İlk izlenim: Mekanın ruhu var! Bunu girer girmez hissediyorsunuz. Nedenini ise hikayesini okuyunca daha da iyi anlıyorsunuz. Hani bir şarkıyı sırf melodisi için çok sever, yıllar sonra sözlerini okuyunca bir kez daha aşık olur ve 'vaay bee!' dersiniz ya. İşte öyle bir şey. (Örnek yaşanmışlık: Tüm Opeth şarkıları..)

Tek aile, 4 jenerasyon, 1928’den kalma ve değiştirilmemiş bir dekor. Bu mekanı eşimle balayında gittiğimiz Barcelona La Rambla’daki L’opera kafeye benzettiğim için ayrı bir sıcak geldi bana. Ne kadar yeni ve güzel yerler görsek de her akşam oraya gider churros yer, muhabbet ederdik. ‘O ne ola ki?’ diyenler için biz de orda gördük valla. Çikolataya batırılan hamur. :)

Mort Subite’nin aşağıdaki resimde anlatılan hikayesini de iki satır ile aktaralım; 1910 yılında La Cour Royale adı ile açılan kafe-restoran’ın ana müşterileri Belçika Ulusal Bankası çalışanları. Öğle aralarında geldikleri bu mekanda 421 adlı bir oyun oynuyorlar ve tam öğle arası biterken ofise dönmeden hızlı bir tur daha atıyorlar ve buna MORT SUBITE (Ani Ölüm) adını veriyorlar. Mekan sahipleri 1928 yılında şuanda bulundukları yere taşınırken de bu ismi kullanmayı uygun buluyorlar. 

 Hikayeyi buradan arakladım.

Bu kadar hikaye yeter, bir elin parmaklarını geçmeyecek bira bloglarından birinde Çiğdem Hanım da bu mekanı ziyaret etmiş ve söyle anlatmıştı; bir de onun kaleminden okumak için buyrun; http://www.cigdemustun.com/index.php/2013/07/bruksel-bira-mekanlari-a-la-mort-subite-cafe-brasserie/

Her ölüm anidir, ömür de öle. İyi yaşamak lazım, o zaman hadi bira içelim;

Mort Subite Gueuze: Alkol %4.5. Dolgun, kabarcıklı, beyaz bir köpük ve koyu portakal rengi hafif bulanık bir görüntü. Gueuze tipi biralar ilk içtiğimde beni şaşırtmış ve çok da cezbetmemişti. Ama işi öğrendikçe ve tatdıkça yorumlarım değişti. Şimdi ne içeceğimi biliyorum ve beklenti yönetimim oldukça iyi.

Biramız ağızda yumuşak, kolay içimli. (bu yorum Gueuze'nin ne olduğunu bilenler ve daha önce vahşi maya ile fermente olmuş bira içmiş kişiler için geçerlidir. Verdiğimiz rahatsızlık için özür dileriz.) Gueuze’den beklediğimiz şekilde yoğun ekşilik hakim. Vahşi mayaların fermantasyonunun bir sonucu bu. Damakta kalıcılık oldukça yüksek. Bu arada bir tadımın 2. aşaması olması gereken kokuyu atladık; biramızda ekşi vişne, üzüm tınıları, vahşi meyve kokuları hakim. Renk daha çok narenciye kokuları gelecek gibi hissettirse de öyle değil. Bir bira değil de şarap kokluyorsunuz gibi. Görüntüden hiç beklenmeyecek bi şey değil mi?

Puanım: 7/10
RateBeer Puanı: 54/100

Bu mekanla ilgili bir paragraf da bira ile yediklerime açmak lazım. Ülkemizde belki de en güzelleri olmasına rağmen hiç karabiber,kaşar peyniri ve hardalı bira ile birlikte sipariş ettiğimi, canımın çektiğini hatırlamıyorum. Belçika’da bar menülerinin en önemli ve bazen tek aperatifi durumunda. Bu tatlar oldukça baskın ve temelde çoğu bira ile de oldukça iyi gidiyor. Eee burada biralar kola kıvamında gazlı içecekler olmadığı ve masaya bir karakter koyduğu için bu da normal.

Akşam yemeği için özel bir mekan bizi bekliyor, araya bir ziyaret daha sıkıştırmak ve sakat bacağımla yürüyebileceğim en uzun mesafeyi aradan çıkarmak için MOEDER LAMBIC’in yolunu tutuyorum.

Bu arada yolumun üstündeki harika cam tavanlı kapalı çarşıdan geçiyor, ve Beer Temple’a bir göz atıyorum. Mekandan resimler aşağıdaki gibi. İnsanın hele de bira seviyorsa aklı gidiyor, hepsini tatmak, Türkiye’ye getirmek istiyorsunuz ama ne mümkün? Na mümkün! :(

Brüksel Sadece Biraseverler için değil. Ama önce biraseverler için :)


Beer Temple - Hakikaten bir Tapınak. Trappistler Sol üste dizilmiş. Westvleteren dahi var.

Struise'in Hastasıyız. Struise'i hala bilmiyorsanız ayıp! Sizi söyle alalım da aklınız çıksın; Beerader: http://beerader.com/2013/12/16/seyahatname-3-struise/

Biralar, Biralar,Biralar,

Beer Temple'da neler aldığımı ve Türkiye'ye getirdiğime burada değinmeyeceğim. Bu biralar BiraSevdası ve KeyifAdamı ile gerçekleştirdiğimiz Bira Tadım Günleri'nin içine serpiltilmiş durumda. Bu yazılar da yakında 3 blogda birden patlamaya başlar. 

MOEDER LAMBIC FONTAINAS:
3. durağımıza geldik, haritadan da takip ediyorsunuz değil mi? Mekan modern tasarımlı. RateBeer’da Brüksel’in en iyi barlar listesinde birinciliğe oynaması, o kadar tarihi ve özel mekan içinden sıyrılması ilk anda şaşırtıyor. Nedeni ise kısa sürede anlıyorsunuz. Sıklıkla değişen ve sadece burada olan özel biralar musluktan (tap, yani fıçı bira) sunuluyor. Harika ve özel olarak seçilmiş bir bira listesine sahip. Yani yine özel bir mekandayız.

Masamıza yerleştik, hemen musluk menüsünü istedik. Yine atıştırmalık seçerken bir tıkanma söz konusu oldu. Bira olarak ise bir efsanenin fıçısına yönelmek farz-ı zaruret! Kaç yerde bulabiliriz ki?; Cantillon Framboise. Aşağıdaki fotoğraf sadece Tap menüsü, şişe menüsünde ilerleyen bölümde bahsedeceğim.

 Moeder Lambic Fontainas'ın Musluk menüsü

Bu arada biramız geldi, yanında çerez niyetine malt (bira hammaddesi). Bu bira ancak bununla dengelenecek sanırım. Yemek seçimimizle ilgili resim kendini anlatsın biz bira tadımına geçelim;


Cantillon Framboise: Bira en sevmediğim bardak türü ile geldi. Ama yine de biraya özel bardak! Bir biradan (herhangi bir içecekten..) gerçekten keyif almak için kendi bardağında içmek şart. Bu arada Cantillon’un da bira içerken devrilmekte olan adam görüntüsündeki logosuna da hayranlığımı belirtmeden geçmeyeyim. Cantillon’un yine Brüksel’de üretim mekanını şu yazı ile aktarmıştık. Okumanız mutlu eder: http://serjaymz.blogspot.com.tr/2012/10/sarap-severler-icin-cantillon-biraevi.html

Alkol oranı %5. Köpük resmen üç katmanlı bir cümbüş, koyudan açığa doğru giden renkler; Vişne/frambuaz ve beyaz. Biramız kırmızı ve saydam. Koku renginden ve adından tahmin edilebileceği gibi kırmızı meyveler, vişne, frambuaz. İçim yumuşak, başta ekşilik, ardından meyve tatları ve damakta kalıcı. Bu arada bu biranın malt ile uyumu harika.

Puanım: 8/10
RateBeer Puanı: 98/100

Ekşi bir bira ve yoğun peynirli bir atıştırmalığın ardından kahve niyetine mekandaki ikinci biramıza geçebiliriz, bu arada siz de bir-iki resimle nasıl bir yer olduğunu görün ve bira menüsüne bir göz atın.

Moeder Lambic

 Şişe Menüsünden Bir Görüntü

Menüye göz atın derken gözlerinizi yuvalarından fırlatacak sayfanın resmi de dikkatinizi çekmiştir umarım. Evet 180 Euro’ya 1 şişe bira içebilirsiniz. Hak ediyor mudur? Ben sipariş edemediğim için bilmiyorum ama aynı paraya içeceğiniz bir şaraptan çok daha farklı ve çeşitli keyifler sunacağına düşünüyorum.


Monk's Stout Dupont:
Önce bardağın şıklığına, biranın duruşundaki güzelliğe bir bakış atıyoruz. Tamam mı? Yeterince inceledik mi? Tadıma geçebiliriz. O günkü notlarımdan aynen aktarıyorum;

Kahvemiz de geldi. %5.2. Bugün latte tercih ettim! Köpük muazzam, kremamsı ve açık kahve renginde…

Biramızın rengi siyah-kahve arası. Ee Stout, ne olacaktı ya.. Bardakta çalkalanırken dahi yoğun. Viskozite yüksek. Köpük harikaydı ama kalıcı olmadı, kokuda kavrulmuş arpa, kahve baskın, Bira Atölyesi ZİFT tınısı mı aldık acaba? Hafif tatlı, kurutulmuş meyve kokuları da var. İlk izlenimdeki kompleksite gayet iyi.

Tadıma geçelim; yine kavrulmuş arpa, çok koyu olmayan kahve hakim. Damakta orta kalıcılıkta, sonlara doğru kokusunu aldığımız kurutulmuş meyve tatları damakta hissediliyor. Bitirişte ise hafif bir acılık (kavrulmuş fındık??) var. İçtikçe ZİFT aklıma geliyor, belki onu da böyle 25cc bardaklarda içmek lazım. :)

Puanım: 7,5/10
RateBeer Puanı: 79/100

Evet arkadaşlar, haritadaki en uç noktaya geldik, dönüş yolculuğuna çıkmadan bir soluklanmak lazım. Bir sonraki yazıda bira ile hazırlanmış enfes menüsü olan bir restoranı ziyaret edecek, tatlımızı Grand Place’ın bir arka sokağında otantik bir restoran’in önünde harika bir bira eşliğinde yiyecek. Gece ise Delirium Hoopy-Loft’da harika iki bira ile sonlanacak.

Bekleriz..

Devamı için